9 Eylül 2011 Cuma

Gece


Bence geceler çok masum.
Ne seksi, ne hain..
Gece işte rengi belli.
Gün gibi değil..
Bir doğup bir batmıyor,
Bir kızarıp bir sararmıyor.
Bulutlarıyla kasvetlendirmiyor.
Bir ay var, bir kurtlar.
Bazı geceler çoşarlar.
Onun dışında geceleri herkes herkes kadar insan.
Gece güzeldir.
Bazen uzanır tavanı izlersin onu düşünerek,
Bazen camda sigara içersin, rüzgarı benimseyerek,
Bazen öyle uyuyasın gelir; hissetmemek için, düşünmemek için.
Ama onun dışında insansındır.
Gece düşünürsün seni ne kadar üzdüklerini, senin ne kadar üzdüklerini.
Gece düşünürsün güldüğünü, güldürdüğünü.
Ve en çok gece özlersin, soluna bakıp göremediğini.
Gece o kadar masum ki gün gibi çıplak bırakmaz gizler sevişenleri.


Gözde ÖZHAN


Başlıksız.


‘’Delidoluyumdur,ama şu sıralar yalnızca doluyum.’’
Böyle bir cümle vardı, yani sanırım..
Bu cümle çok ben bugünlerde.
Her zamanki gibi gözüksem de,
Aklım, kalbim çok ağırlaşmış hissettiriyor.
Ne zamandır yazmak istiyorum, yazamıyorum.
Neye nereden başlayacağımı bilemiyorum çünkü.
Öyle bi başlıyorum sonu farklı bişeyle bitsin istiyorum.
Bitmiyor.
Hep,
Aynı,
SON.


Gözde ÖZHAN

7 Ağustos 2011 Pazar

Ne Olurdu?



-Tek gülen sen değilsin ya
Gülerim, güler.
Tek giden sen değilsin ya
Özlerim, geçer.-
kadar kolay olsaydı keşke.
Sen yine soluma yatsaydın
Ben yine sana baksaydım
Sen hep solumda yatsaydın ne olurdu?
Ben hep yine sana baksaydım?
Birlikte söylediğimiz İstanbul şarkılarıyla doğsaydı hep yeni gün.
Tren istasyonları özlem olmasaydı.
Raylar yerine kollar sana uzansaydı..
Ne olurdu?
İstanbul şahit olmasaydı,
Duvarlar, yataklar şahit olmasaydı konuşmalarımıza.
Da.
Yanımda olsan.
Ne olurdu?
Ben bunları yazmasam.
Hissetsem de sana baksam.
Sen hiçbir şey yapmasan.
Da.
Yanımda olsan.
Ne olurdu?
Vedalaşmadan çıksan o kapıdan,
Çok geçmeden eve dönsen,
Ne olurdu?
Hisleri bildiğin gibi,
Hissedebilsen.
Ne olurdu?
Ben bir şey istemem.
Yalnızca aynı şehir de solusak şu havayı,
Bir de yakından bakabilsem hep sana,
Ne olurdu?

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Birisine

Garip duygu,
Gündüzleri de birini düşünebiliyor olmak.
Uzun zamandır yaşamadığımdan garipsedim belkide.
Ama bu her neyse beni endişelendiriyor.
Bazen nefesini hissedesim geliyorken,
bazen de sus hep uzak kal istiyorum.
Bir garip hallerdeyim sevdiceğim.

Bak gördün mü? ‘sevdiceğim’ dedim.
İşte bu !
Endişelendiren bu.
Mide kasıntılarım var benim kelebek değil onlar.
Yanlış anlama sen çok iyisin.
Yalnızca; kötü olmayacağının ya da kötü olmayacağımızın bir garantisi yok.
Buda endişe oluyor sanırsam.
Yani sezgi meselesi.
Neyse.
Bom.
Bok.
Um.

Gözde Özhan

18 Haziran 2011 Cumartesi

Zarar tablosu.

-Değişmeyen tek şey değişimdir.-  
Ben artık değişmek istemiyorum!
Her insan kadar ben de kendimi tanıyamıyorum.
Büyüyoruz.
Şu geçen seneki kimdi diyorum mesela. 
365 gün..
Bir şey kattı, bir şey azalttı..

Ve başka birini yarattı.

Şimdilerde daha ciddiyim,
Kendim dışında kimseye güvenmiyorum,
Hala merhamet var ama sınırlarım keskinleşti,
Büyüyorum ve bundan hoşlanmıyorum,
Daha yalnız,
Daha standart,

Daha başkası.
Özümü bulamıyorum.
Beni ben yapan şeyleri yitirerek büyüdüm çünkü. 

Sabah uyandığımda;
Kedimin yanağımdan bir ısırık alışıyla gözlerimi açmış olmuyorum.
Haftasonu olmasına rağmen annemi göremiyorum.
Babannemin koynuna girip onu koklayamıyorum.
Sevdiğim adamla elele istiklalde yürüyemiyorum. 

Bu senenin zarar tablosu bu sanırım.
Ben başka bir Gözde..
Eminim memnun olmadınız,
Çünkü ben de. =)

O bazen döner.

O bazen döner.

Yollar hep uzundur, giden gidebildiğince gider.
Ama gönlünün labirentlerinde boşadır bu kürek çekmeler.
Beklemek.
Beklemek neydi sahi?
Hiçbirimiz beklemiyoruz aslında.
Nefes alıyoruz baksana ! 
Yada bekliyoruz.
Gönül labirentinde onu görebilmek için sabit duruşumuzdur beklemek.
Labirent kadar uzun, karmaşık, korkunç..

Bir gün bakarsın gelen yok, nasıl biri gelecekti unutursun..
Nasıl bir surattı gelecek olan?
Nasıl kokardı teni?
Neyiydi beni böyle labirentlere mahkum eden?
Unutursun..

Sadece bir silüettir belki aklında kalan, senin yanıbaşında duran.
O derece unutursun.

Ve yine bir gün gelir, o gelir..
Afallarsın, şaşarsın..
Silüet gittikçe yakınlaşır,labirentleri devire devire.

Kalakalırsın. 
Kırıpdıyamazsın. 
Konuşamazsın.
Tanıyamazsın.
Tekrarlayamazsın. 

Çünkü; 
           Artık, 
                       Yalnızsın.

Sıkıntı.

Bir sıkıntı var.
Ansızın gelen...
Geçmiş özleminden.
'Eskiler güzeldi, eskiden güzeldi'
Bir yıl, on yıl sonra
Güzel olacakk günler mi bu günler? Düşünüyorum...
Gemisiz bir liman, yolcusuz bir han kadar yalnızım.
Zamanında ; gemi de oldum, yolcu da.
Ama ne limanı ne hancıyı böylesine bekletmedim.
Sizde özlediniz mi?
Güzel günlerimizi? Yükselen o kahkahaları...
Sahi.. Özlediniz mi?
Ben gizleyemem duygularımı... Çok özledim.
Görüşelim diyemem.
Yerleşti yalnızlık bana, gitmiyor.
Istenmeyen misafir artık, beni yabancılaştıran.
Bu suratı sevmiyorum artık.
Ne gamzelerim çıkıyor ne gözlerim ışıldıyor.
Değiştim. Sevdiğim giysiler bile dar geliyor.
Sağdaki duvar, tepemdeki çatı gibi.
Evet işte bunu merak ediyorum daha çok değişebilecek miyim?
Bu yalnızlığı, dar gelen şu dört duvari özleyebilir miyim?
O değil de..
En çok merak ettiğim;
Yeniden sevebilir miyim??

Bazen diyorum ki.

Bazen diyorum ki.

Ne kadar boş yaşıyorum, yaşıyoruz.
Yaşam nasıl bir şey ?
Neden yaşıyoruz? Neden varız?
Soracak o kadar sorum var ki tanrım..

Hiç birine cevap vermiyorsun.
Unuttun çoğumuzu, hissettirmiyorsun.
Okumak istediğim yüzlerce kitap,
İzlemek istediğim yüzlerce film,

Gitmek istediğim yüzlerce şehir,
Ve sevmek istediğim milyonlarca insan var oysa.
Hiçbir şey mümkün değil.

Mümkün olan nedir?
Aldığım nefes, boşa attığını hissettiğim kalbim mi?
Eğer öyleyse istemiyorum.
Hayır oyun bozan değilim.
Sadece ciddi, sebep aradığım şeyler işte.
Mutluluk nedir?
-Artık sadece çikolata.

Anılar her daim acıtırken, gelecekten bir şeyler bekliyoruz?
Yine acıtsın diye mi? Saçma !
Ruhsuz sözler, cümleler.

Şiirsellik arıyor insan, düşünmek, hissetmek, anlam yüklemek, sevmek için.
Yazıyorum ama okuyan yok, okusalar ne anlarlar meçhul..
En ciddi ölüm, en gerçek yalnızlık.
Alkol.. Uyuşmak için oldukça iyi.
Oysa şimdilerde sevmediklerimizle sevişmemizde yardımcı oluyor.
E tabi biraz gülüp, ağlıyoruz o kadar kasmışız ki.
Bir şişeye muhtaç olduğumu düşünüyorum.
Kedimi daha çok özlüyorum…
Büyüyorum ve bundan nefret ediyorum.
Oysa hep büyümek istememiş miydik?

Yeni insanlar tanıyıp yeni yalnızlıklar tadıyoruz.
Ve her seferinde terk ediliyoruz.
Konuşmanın, düşünmenin kısıtlandığı bir ülke.

Hislerin, özün unutulduğu bir dünya.
Sıkıcı değil mi?
Evet öyle.
Neyse.
Sebep arayanlar için sebepsiz yazdığım bir yazı.
Bitti, Bu kadar.

9 Haziran 2011 Perşembe

Bence yaz..

Zor nefes alım mevsimi başlamıştır !
Suni teneffüs zamanı !
Her şeyi bir yana bırakıp yaşamak lazım belki.

Teneffüs zili çalmış çocuklar misali koştura koştura inilmeli merdivenlerden..
Heyecanla tutulmalı yarin elinden ve öpülmeli en ince yerinden.
Tıkandığında; bir gülücük, bir nefes yetebilmeli.

Yalnızlar için ise hayat zor.
Yani benim için de.

Orman kenarındaki yolları geçmek lazım hızla,
Onu fark etmeli,
Dikenlere ve üzerindeki toza rağmen
Nazikçe koparılıp, üfleyip, tadına doyulmalı.

Evet bence aşk yazın böğürtlen gibi.
Hızla bakarız insanlara,
Hızlı geçeriz yanlarından, yeşillikler gibi.
Ama sonra bir anda fark ederiz.
O; hem tatlı, hem ekşi.
İlle bir yaz tadılmalı.
O an tadını çıkarmazsanız,
Eve gittiğinizde çoktan suyu çıkmış olabilir.
Benden söylemesi !

10 Mayıs 2011 Salı
















Merhaba baba’annem’..
Meleğim..
Çok oldu sana yazmayalı.
Sürekli aklımdasın oysa çok konuşuyorum seninle, duyuyorsundur belki..
Sen bana cevap veriyor musun?
Ben duyamıyorum seni,
Sadece hissediyorum.
Kalbimde, burnumun direğinde, burnumda tüten her neyse işte orada.
Yazamıyorum sana,
Çünkü susuyorum, susarak özlüyorum..
Sen gittiğinden beri öylesine doluyum ki neyi kime nasıl anlatacağım inan bilmiyorum.
Büyüdüm, küçüktüm sana göre oysa.
Yoksun ya işte daha bir gerçekçi büyüdüm.
Acıyla, özlemle ne yazık ki yokluğunda bir kez daha büyüdüm..
Sensizliğe ne kadar küçüktüm oysa ve sensizken nasıl küçülüyorum bir bilsen..
Annemi daha çok sevmek istiyorum, olmuyor sen kadar değil.
Kim sevilir ki sen kadar?
Hangi emek veren ?
Kimse.
Özlüyorum işte kısaca.
Anlatamayacak kadar, yazamayacak kadar.
Kimselerin göremeyeceği, anlayamayacağı kadar içimde.
Bir iç çekiyorum ölümün gerçekliğini hissettikçe,
Bir anı, bir türküye sarılıyorum sen’li düşlere dalıyorum.
Yanımda oluyorsun, gülüyoruz.
Keşke yine olsa be Mari..
Yanımda olsan kızsan, kötü bir şey yapsan ama yanımda olsan..
Varlığını bilmemek, görmemek çok kötü.
Çünkü yoksun.
Hissetmek yetmiyor bazen,
Kırılıyorum, yaralanıyorum kendi kendimi onarıyorum.
Daha sağlam ama inançsız, sevgisiz.
Seni çok arıyorum be ..
İç çekiyorum derin derin..
İçimdeki yumru hiç çözülmüyo büyüyo işte böyle
Benimle, sensizlikle, özlemle..
Şu içimi kimse bilemez artık ..
Ne yazabilirim, ne anlatabilirim..
Bu dert var ya Allah düşman başına vermesin..
Yanarsın, kanarsında kimsenin ruhu duymaz.
Gecenin bu vakti sana koşuşum;
‘Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu.
Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu.’
Böyle oldu işte..
Kim derdi ki sen öleceksin…
Ah be ah..
‘neden ben ? ‘ dedikçe daha kötü şeylerle gelmiyor mu hayat bana, canıma kıyasım geliyor işte !
Neyse..
Şimdi sen uzaklardasın, evet gönlüm de hicranla doldu.
Ayrılmayı hiç düşünmesem de oldu.
Ama kavuşmak hayal değil..
Rabbime kalmış kaç nefes daha alacağım..
İşte orda olacak kavuşmamız..
Ben yine kollarında, dizlerinde..
Sen benim meleğim yanıbaşımda olacaksın..
Seni çok seviyorum..
İyi geceler..


04:50  13 şubat 2011

Seni Hatırlamak.

Seni hatırlamak..

Seni hatırlamak iyileşmek üzere olan bir yaranın kabuğunu kaldırıp,
O yarayı tekrar kanatmak gibi.
Bir şarkı duyar, seni hatırlarım, yaram tatlı tatlı kaşınır..
Dayanamam dalarım eski günlere boğulsam da yardım istemem..

Seni hatırlamak; gülmeye inat edip, ağlamak..
Seni hatırlamak; sevilmek varken, sevilmemeye razı olmak..
Seni hatırlamak; tüm gerçekleri reddedip bir yalana inanmak..
Seni hatırlamak; tedaviyi bırakıp ölüme yürümek..
Seni hatırlamak; uykuya dalmak gibi bir kabus için..
Seni hatırlamak; kanmak, kanamak..
Yaranın iyileşmesine izin vermemek..
O yar’dan armağan olan yaranın hep kanamasın istemek..
İzi kalsa daha çok acıtır diye unutmaktan korkmak..
Kısaca seni hatırlamak;  sağlığa zarar sevgilim..

Özetle HAYVAN

Nerden nasıl başlayacağımı bilemediğim bir yazı bu..
Ne kadar birikti her şey içimde kısa bi zaman diliminde..
Parmaklarımda derman kalmaz.
mAYIs..
Ayılar kış uykusundan uyandı.
Güzel günlerimizi mahvediyorlar.
Hayatımızın tadı olan ballar tükenmekte.
Canım bir hayli sıkkın.
Aslında hayvanları seven biriyim, eğer dünyada insan olarak gözükmeselerdi.
Başka bir gezegen istiyorum.
İçgüdülerimizle hareket edebileceğimiz.
Tamamen hayvanlar gibi.
Beynimizin bizi hayvanlaştırmasına fırsat vermeden.
Doğanın kurallarına uyarak.
Büyük balığın küçük balığı yediğinde adaletten şüphe duyamayacağımız bir gezegen.
Yalnızca bu ülkede yok çünkü, evrensel bir sorun beynin insanı hayvanlaştırması.
Kişneyen hayvanları sevmiyorum. Möleyenleri de.
Tam ortası olacak.
Ama nerde?
Sütten kesilince kendi hayatımı yaşayabileceğim bir hayvan olmak isterdim.
Mesela bir köpek yavrusu.
Sanırım şuan içinde bulunduğum durumdan daha çok utandırmazdı beni.
Sokaktaki sahipsiz köpek yavruları gibi- eskisi gibi ‘mutlu olamıyorum’  ARTIK !
Öyle sıkıldım ki.
Öyle bunaldım ki !
Birkaç milyar beyin havyanı var bu evrende.
Ne yazık ki bir kısmı dibimde.

18 Şubat 2011 Cuma

Ben kimim?


Bazen tanımayız kimseyi.
Kendimizi bile..
Kayıp hissettiğimiz olur, yansımamızı bile göremeyiz.
Güçsüz hissederiz bazen, elin kolun kalkmaz hani..
Bir şişeye uzanır elin, bir radyoya..
Gözlerden bir damla süzülür, öpüşünle buluşur..
Hatırlar, bile bile tuz basarsın yarana..
Düşünmek, düşünmek..
Başka bir şey yok.
Beynimde sana yazdığım şiirler,
Bizi çektiğim kısa filmler..
Görüntülerin geliyor gözüme
Düşünüyorum, milyarlarcalar.
Gülüşün var hafızalarımda.
Islık çalışın, öksürüşün, susuşun, uyuyuşun, mahmur bakan gözler..
Kör oldum şimdi.
Gözümü açsam da kapasam da biz.
Göremiyorum, yalnızlığımı bile.
Bir yabancı var içimde,
Kalbinin peşinden giden,
Düşlediklerini bile kontrol edemediğim.
Tanıyamıyorum kendimi işte,
Ben kimim?

18 şubat 2011 19:15

17 Şubat 2011 Perşembe

İncir Reçeli..


İNCİR REÇELİ



Evet..
Aylardır merakla beklediğim filmi bugün izleyebildim sonunda :)
O kadar istiyordum ki izlemeyi ‘galasına git sen, anca o paklar seni’ demişti bir arkadaşım..
Galaya gitmeme gerek kalmadı, gala bana geldi resmen :)
İstanbul’a ayak basar basmaz Elçin’e mesaj attım saat 17:30 civarı,
‘ben eve geçiyorum bavulları bırakıp sinemaya gidelim’ diye. O da ‘tamam’ dedi.
İnternetten bileti falan aldı ablası saat 19:45 seansı Cevahir alışveriş merkezinde izleyecektik..
Neyse girdik salona oturuyoruz Elçin ve Ergin yanımda, Elçin’e dönüp,
‘En çok ne isterdim biliyor musun Sezai alacak gitarı, açtık mı bir büyük rakıyı şarkıyı söyleyeceğiz falan offf..’
Beş dakika geçmeden birde ne görelim iki koltuk yanımızda yönetmen Aytaç bey ve başrol oyuncusu olan Sezai Paracıklıoğlu ve birkaç arkadaşları..
Böyle bir heyecan bastı beni anlatamam, yani Allah’tan başka bir şey istersem olurmuş..
Öncelikle filmi çok beğendim. Sıradan senaryolardan değildi, oyuncular mükemmel oynamışlar, mekanlar görüntüler iyiydi.
Hiç ilgim dağılmadı sıkılmadım vs. tam beklediğim gibiydi.
Filme çok güzel bir konuya da değinilmiş, olay örgüleri tamamen tahminler dışında.
İyiydi diyip duracağım ama cidden iyiydi. :)
Sezai bey ilk yarının sonunda biraz gergin bir şekilde dışarı çıktı, film bitiminde yanına gidip söyledim gayet iyi olduğunu teşekkür etti kendisinin salonun ses siteminden oluşan sorun yüzünden gerildiğini belirtti ama ara ara giren şarkılarda belli oluyordu sadece ikinci yarıda ses güzeldi..
Ee tabi o kadar uğraş verince insan gerilir böyle şeylere..
Filmden de bilerek bahsetmedim gidin izleyin çok beğendim ben bir de siz bakın nasılmış.. :)


11 Şubat

27 Ocak 2011 Perşembe

Tını.

Güzel bir tınıydı bana dokunuşların..
Herkesten farklı olduğunu işte o an anlamıştım ben.

Birbirimize sarıldığımızda kalp atışlarımızı duyardık ya hani
Başka ritim bulamadım diğer tenlerde, sendin en özeli.

Şimdi sessizim..
Sağır edici bir sessizlik bu.
Onunda tınısı var,
Sessizliğin tınısı.
Sen bilmezsin belki,
Ya da sende tattın  bilemiyorum.
Gidişin bile tınılıydı, diğerlerinden farklı gittin benden.
Merak ediyorum hangi bedende bulacaksın bir ben?
Dokunuşlarını özledim,
Farklı..
Bedenimde oluşan o orkestra,
Hüzünlü bir parçada şimdi,
Gözyaşlarımla süzülüyor elmacıklarımdan, boynuma doğru..
Lakin öpüşünün izi kalmış..
Tizleşiyor çığlıklarım, canım yanıyor.
Bu melodi hiç hoş değil be sevgilim..
Sen ‘Anahtar’dın unuttun mu?
Sensiz başlayamıyorum ben hiçbir şarkıya..
Ne yeni güne, ne sensiz ömre..
Görüyorsun işte eksik bir çalgıyım ben !
Sensiz akor yok,
Sensiz ses yok..
Hangi bedende besteliyorsun yeni aşk besteni?
Sevmiyorum diğer aşk şarkılarını..
Sevmiyorum işte !
İster bencil de, ister sapkın.
Ama korkma,
Sadece aşığım..
Yalnız ben hissetmeliyim o dokunuşları,
Ben duymalıyım o aşk şarkısını..
Yalnız beni coşturmalı,
Yalnız beni ağlatmalı,
Susturmalı..
Ama böyle ayrılıkla değil..


27 ocak 2010 19:30 


26 Ocak 2011 Çarşamba

İstanbul Gibiyiz..

İstanbul gibiyiz sevgilim..
Çok güzel ama kirliyiz..
Bu aşkın sokakları, semtleri birbirini tutmuyor.
Göçler almışız sürekli çeşitleşmişiz..
Sen Asya olmuşsun ben Avrupa, bir türlü öpüşememişiz..
Ama hep birlikte yaşamışız mevsimleri..
Bir köprü kurmuşuz aramızda,
Bazen benden sana gelen dönmezmiş, bazen senden bana gelen..
Birde git-gel yaşarmışım aramızdaki tek bağ olan o köprüde.
Sen susunca ben atlarmışım, ben susunca sen..
İstanbul’da intiharda güzel sevgilim..
Senin dudağına, mevsimine, kokuna en yakın olan.
Bizim aşkımız İstanbul gibi işte sevgilim..
‘Ne kadar yağmur yağsa da hala cenabetiz’

26 ocak 20:29

22 Ocak 2011 Cumartesi

Karanlık..

Karınlık uzun bir yolda koşar adım yürüyorum şimdi..
Kulaklarımda gittiğin her adım yankılanıyor güçlü rüzgara rağmen..
Ellerim daha çok üşüyor..
Birden durup son sigaramı yakıyorum.
Seni içime çekercesine bir nefes alıp yürümeye devam ediyorum.
Rüzgar boynumdaki atkından kokunu yayıyor hücreme
O an burnumun direği sızlıyor ama ağlamıyorum..
İlerliyorum karanlık o yolda,
İnsanlar tuhaf bakıyorlar yüzüme
Bense telaşlıydım gidişine.
Alnımdaki terleri elimin tersiyle siliyorum..
Sanki biri beni takip ediyor ama arkama bakamıyorum.
Ağaçlar korkunç sevmiyorum sensiz onları.
Rüzgar kudurdu gidişinle ıslıkları beni sağır edecek,
Ellerim buz kesti..
İlk gün geldi aklıma gülümsedim.
Aynı karanlık, aynı rüzgar..
Bir yol farklı, bir ağaçlar he bir de gidişin..
Şimdi ne titreyişim aynı ne susuşum..
Sadece yürüyorum.
Hiç aldırmadan,
Sana yetişmek imkansız biliyorum.
Ama son kez adımlarım adımlarını öpsün istedim.
Sesleri artık bana çok uzak, çok derin.
Gittin bile işte !
İzleriyse çok yakında, çok derin.
Seni hoş çakal..

Why love is red?

Her şey bu kadar renksiz ve sıkıcıyken neden aşk kırmızı?
Aşk’ı neden bu kadar çok istiyorum?
Hayatıma bir tek o mu renk katabilir?
Bugün bunu uzun uzun düşündüm..
Ne zamandır yalnız bir renk heyecanlandırır olmuştu beni?
Klasikleri hep sevmişimdir oysa.
Şimdi neydi bu kadar sıkıldığım?
Siyah beyaz suskunluğum, yalnızlığım, durgunluğum muydu?
Aslında her zaman sevmem çok konuşmayı,
Kalabalığı,
Hareketliliği..
Peki neden istiyorum böylesine kırmızıyı?
Tek bir kırmızı gökkuşağını yaratmazdı oysa bana..
Bir umudun doğuşu olmalı sarı..
Bir denizin mavisi..
Bir yakının sağlığı olmalı yeşil..
Bir portakalın tadı damaklarımda tupturuncu..
Bir geçmişin morluğu..
Bir gecenin laciverti..
İşte tüm bu altı renk sıkıcı geliyor bana..
Sıradanlar işte..
Oysa kırmızı;
Her zamanki gibi heyecan verici,
Çekici..
Evet kırmızıyı istiyorum ben !
Önümdeki ateşin kıvılcımıyla olan kırmızıyı.
Elimdeki bir kadehin içindeki kırmızıyı.
Dudağıma yapışan bir çift dudağın kırmızısını.
Evet aşk istiyorum ben !
22 Ocak 2010 21:27

20 Ocak 2011 Perşembe

Ben bir..


Bir katilim ben,
Evet itiraf ediyorum hem de seri katilim..
Bir taneyle kalmadım çok kişi öldürdüm ben..
Neden mi kimse anlamadı? Sessizdim ben..
Keyfimden öldürmedim ama ölmeleri gerekti.
Bana zarar veriyorlardı..
Üzüntü, sıkıntı, acı..
Şimdi de pek farklı değil durum..


Bir mezarlığım ben,
Evet itiraf ediyorum öldürdüklerimin hepsini içime gömdüm..
Çok kalabalık ıssız bir mezarlık oldu kalbim..
İçi kötü kokan, ağzını açtıkça içindeki çığlıklar duyulan..
Kalbine misafir alamayan biriyim ben.
Ortalık oldukça dağınık..
İçimde ağır bir koku, sağda solda kemikler..


Bir yalnızım ben,
Masamda bana hep bir büyük eşlik eder,
Yatağımda ise yastığım..
Yalnızım ben..
Artık kimseyi gerçekten sevemeyen,
Güvenemeyen bir yalnızım..




21 ocak 00:03

Sıkıldım



Çok sıkıldım.
Her şey çok sıradan.
Sıkıldım çünkü fazlasıyla dejavu yaşıyorum.
Cidden çok sıkıcı.
Aynı sözler,
Aynı davranışlar,
Aynı istekler,
Aynı hatalar,
Aynı özürler,
Aynı gelmeler,
Aynı gitmeler..
İnsanın kendine öz’güsü nerde?
Hani nerde?
Tek bir kişide göremiyorum ben.
He bir de sürekli olarak yaşanan ‘kısır döngü’ olayı var..
‘ben herkes değilim farklıyım’,‘sen diğerlerinden çok farklısın’,
‘diğerlerinden farksızmışsın’,’şimdi artık sende herkes gibisin’lerle biten.
Bir de hoşça kal ekleriz sonuna.
Sanki çok umurumuzdaymış gibi.
Ha hoş ha kötü gitmesini istemişsem umrumda olmamalı değil mi?
Yalnızlık en iyisi derim bazen.
Oda çok sıkıcı ondanda sıkıldım artık.
Kalbime tek bir güneş girmiyor son günlerde.
Ruhum aşka, sevgiye aç.
Sonunda doktor gelecek vallahi !

18 Ocak 2011 Salı

Bazen diyorum ki keşke çocuk olsam yine..
Sen uzaklardasın, ben bazen yine çok güçsüz hiissediyorum, yaralanıyorum..
Sana ihtiyacım oluyo babaanne..
Bu özlem dinmiyo... Kalbim sıkışıyo..
O kadar yalnızım ki..
...O kadar ihtiyacım var ki sana..
Keşke yanımda olsan meleğim..
Bir ağırlık var göğüs kafesimde ağlıyamıyorum bile, soluksuz kalıyorum..
Seni özlüyorum ben hergün her saniye..
Azalmıyo hiç bir şekilde büyüyo büyüyo..