9 Temmuz 2012 Pazartesi

Tanıdım.


Tanıdım.
O kötü şehirde iyi bir insanda tanıdım.
Salıncaklardan hala keyif alan.
Olur olmadık şeylere gözleri dolan.
Bir bira ile sarhoş olan.
Benimle bağıra bağıra şarkılar söyleyebilen.
Benimle gülen, ağlayan, uyuyan..
İlk suçlarını benle işledi belki.
En başında insanlara inanmak gibi.
Biz ne yaptıysak birlikte yaptık.
Ama o bir kere aykırı davrandı.
Sanırım o aşık oldu.
Keşke onu hiç tanımasaydım dediği anlarda lanet olsun ki ben geçeceğim aklından.
İnanılmaz bir yalana inandı.
Gördüğüm en salakça ilişkiydi sanırsam. Ama o hep mutlu..
O adam öyle kirliydi ki bizim kızın temizliğinde kendini arındırmaya çalıştı belki.
Olmadı, zaten olmamalı.
Bu şehirdeki temiz kişi kirlenmemeliydi!
Ve gözyaşıyla yine kendini temizledi, kahkahalar atarak.
O böyleydi melekler ağlarken bile gülendi.


4 Temmuz 2012 Çarşamba

Özleminde BÜYÜMEK.


Sönmeyen bir ateş, kapanmayan bir yara var mı?
Benim acım hala geçmedi..
Yaram hep kanıyo.. Hala açık,kapanmadı..
Seni çok özledim..
Her şey daha zor ve bombok..
Yalnızım bu dünyada sanki
Bir başımayım..
Derdimi anlatabileceğim,sarılabileceğim kimsem yok..
Eğreti gelir mi bir insana her şey?
Hep kuralına göre oynuyolar sanki?
Ya da acıyorlar.
Bilmiyorum neden böyle güçlüyüm, ya da güçlü görünürüm.
Bu kadar çok gülüp, güldürürüm..
Ama yok işte olmuyo her zaman.
Artık gözyaşım bile yok !
İçime içime akar oldu..
İçimde bir deniz bir fırtına..
Batmak üzere olan sandallar..
Çözüm bekleyen sorunlarım sandal..
Ah şu fırtınalar bir dineydi..
Büyüyünce yapacağımız onca şey ne oldu?
Hep ertelerdik hani? ''Küçüksün sen,büyüyünceeee..''
Asıl büyüyünce bir şey yapılamıyormuş kimse öğretmedi.
Ah o yaprak kıpırdayışlarından, rüzgardan medet uman inancım..
Duasız kafamı koymadığım yastığım.. Bilemedim..
Bilsem her şeyi yapardım küçükken.
Kaç yaprak uçuşunda barıştı annem babam..
Her sarılışta annem oldu yumoşum..
Yolda bulduğum bozuk para kedimin sütü olurdu Allah babadan.
Günlerimi yatıp kalkma ile belirlerdim, adları yoktu.
Yaşım hep üç, parmaklarım neyi gösterirse göstersin beşti..
Özledim seni çocukluğum..
Büyüdükçe yaralandım ben, oyunlarda düşünce değil.
Keşke hep sende kalabilseydim.
Artık ayıcıklı yarabantları iyi gelmiyor bana..
Büyümek kötüymüş, insanlar kötüymüş bilemedim..



BİLMİYORUM


Bilmiyorum hiç sevildim mi…

Sevilmek nasıl bir şeydi unuttum bugünlerde..
Bana yetmiyor haftalık, aylık sevgiler.
Sevildiğimden asla emin olamadım.
Ama ben sevdim, çok fazla sevdim zamanı gelince vazgeçebildim de ama unutmadım.
Ama ben unutuldum yani sevilmedim sadece vazgeçilen olsam arada hatırlanırdım elbet.


Bilmiyorum birisinde hiç alışkanlık yaptım mı…

Alışkanlık..
Sürekliliğimi koruduğum kişiler oldu elbet hayatımda.
Her gün sohbet ettiğim, fırsat buldukça görüştüğüm, sürekli paylaşımlarımın olduğu..
Bu sürekliliğim onlarda alışkanlık yaptı mı bilmiyorum..
Biz koptukça birbirimizden benim yokluğum bir boşluk gibi gelmiş miydi  çok merak ediyorum.
Ben her alışkanlıktan sonra o boşlukta savrulup dururdum oysa.

Bilmiyorum birisine hiç güven verdim mi..

Güvenilir bir insan oldum hep.
Samimi olmadığım arkadaşlarım bile dostlarına söyleyemedikleri sırlarını açarlar bana..
Güzin abla olurum, anne olurum, dost-kardeş…
Ama güvenilir bir sevda olabildim mi bilmiyorum.
Güven nasıl verilirdi nasıl alınırdı bilmiyorum.

Bilmediğim çok şey varmış gibi gözüküyo biliyorum.
Ama aslında çok bilirim ben biliyorlar.
Olduğum gibi oldum hep sanırım.
Birileri bişey hissetsin bişey düşünsün diye yaşamadım.
Nasıl istiyorsam öyle oldu.
Ne sevilmek için oynadım,
Ne alışkanlık yapmak için didindim,
Ne güven vermek için çabaladım.
Ben oldum.
Bilmiyorum,
Sizce ben olmam yeter mi?


Uzak




Bazen uzaksındır; kendinden, sevdiklerinden.
Aslında tek ihtiyacın onların sana gülümseyerek bakan ışıl ışıl gözleri ve kokularıdır.
Ama sen yine de uzaksındır…
Neden uzak olduğunu bile bilmeden..
Yalnızlığa öyle alışırsın ki bazen, özlem duygusundan –kan kussan kızılcık şerbeti içtim- dersin.
Özlenenler öyle güzeldir ki;
İstanbul gibi ışıl ışıl, çeşit çeşit..
İstiklaldeki tanıdık bir melodi gibi ve bir sokak köpeği kadar başının okşanmasına muhtaç…
Meyhaneler kadar dertli, anason kadar baş döndürücü, ve ağlayan bir keman sesidir özleyenin
özlenenin ‘seni özledim’ demesi.
Küfür gibi hissettirir kalpte ne var ne yoksa o yedi harf.
Bazen yıkar, bazen mutlu eder.
İhtiyaçtır özlenmek, iyi ki varım dersin kendi kendine mum bile üflemeden.
Birileri için varım, kendimden önce tuttuğum.
İşte o an ! ‘’İstanbul’da olmak vardı’’ dersin.
Tarih de kokar, deniz de.
Balık ekmekte kokar, kokoreç te.
Bir sokağı gül kokarken , öbür sokağı fahişe gülün buramburam parfümü kokar.
Cigara kokar karanlık semtlerinin ara sokakları.
Bazen polis, bazen itfaiye sirenleri yankılanır sokaklarda.
Kim bilir hangi tarihi bina yandı ya da hangi aşığın yüreği hangi ananın ciğeri..
İstanbul ayrı bir dünya kendinden uzak kalamayacağın, sevdiklerinin tuzak kurmayacağı.
Namussuz namusluların dertli dertsizlerin şehrinde benim herşeyim.
Ve onları çok özledim, kendimden çok.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Oyun değil çocuk.

Oyun değil hayat çocuk.
Sen gel dediğinde ben kalbimle geldim, misketlerimle değil.
Oyun bitti ama hayat devam ediyor.
Ver misketlerimi diyemiyorum sana.
Bıraktım sende kalsın..
Madem istedin,
Heves ettin,
Kalsın çocuk !
Koy oyuncak kutuna,
Baktıkça hatırlar ama yeniden oynayamazsın..

şehrimden çok sevdiğim adama..

Istanbulu sen de seversin, ben de severim seni sevdiğim kadar sevememişim oysa.
Gözlerin ışıltısı uğruna köprü ışıklarından, kokunu duyabilmek için boğaz havasından, istiklal caddesinde yürümek varken seninle öylesine bir sokaktan yürüyebilecek, deniz ortasında yapayalnız kalabilcek kız kulesi gibi, o kadar çok sevmişim seni..
Ama şimdi ne senin ışıltılı gözlerin ne köprü ışıkları.. Kapkaranlık !
Ne senle yürüyeceğim sokaklar ne istiklal caddesi... Kayboldum !!
Ne teninin kokusu ne de boğaz kokusu.. Nefes alamıyorum !!
Şimdi kapkaranlık bir şehirde, kaybolmuş, sensizlikten soluğu kesilmiş bir kız çocuğu var bu şehirde..

Mesafe.




Neydi mesafe?

Geride bıraktığımız gardan bakakalan sevdiklerimiz mi?

Yoksa 'ben seni çok özledim' diye telefonda hıçkırıklara boğulan dost sesi mi?

Hergün 'maa nasılsın' diye görmek yerine aramak zorunda kalan bir hala mı?

Bazen düşünüyorum da düsünürler doğru düşünüyor.

Mesafe kafalarda, düşünceler de ve eklemeliyim ki; hissler de.

Solunan hava aynı olsa da sen gözyüzüne baktığında baktığın yıldız benim olsa bile başkası var...

Şimdi kilometrelerden daha uzak bir şey var aramızda, yabancı gibi oluşumuz.

Hayatın, şehrin tatsızlığı, düşüncelerdeki sen yoğunlu, yanımda görmek isteyip görememenin kırgınlığı, çocuk hallerim bir küsüp bir barışıp yine seni seviyor olmak.

Ama şairde haklı ! Ümit etmek yetmiyor, şarkı söylemek lazım.
Ama sen ne anlarsın Kazım....

Gidebilmek...

En çok sabah körü gidilebilir Istanbul, tanıdık bir simitçi görmeden.
Martılar henüz denize inmeden,
kargalar bokunu yemeden gitmek, gidebilmek lazım bu şehirden...

Eskişehir'de..

Üzerimde bi tanıdığın hırkası, bilmediğim bir şehir geçiyor tramvay camlarından..
Yansımama bakarak, özlediklerimin ağırlığı oturmuş tam göğüsüme.
'Nerdesin? Ne yapıyorsun?' dermişcesine bakıyorum kendime..
Herzaman söylediğim gibi -büyüyorum, değişiyorum ve bunu sevmiyorum.- yinelenir beynimde.
Köşeyi döndüğümde tanıdık bir teyzem, amcam selam yollamıyor evdekilere.
Ya da -bi komşu kızına ineyim.- yok yurt merdivenlerinde.
Barlar sokağı taksimde değil, biralar şerefe olmuyor sevdiklerimle.
Arka sokakta tanıdık bir hane yok, kardeşlerime götüren bi dt2 yok duraklarda ve bir bahçeden kahkahalar yükselmiyor.
Hep özlem, herşey özlem oldu bana Eskişehir'de.

26eylül 11 22.03