4 Ocak 2012 Çarşamba

Oyun değil çocuk.

Oyun değil hayat çocuk.
Sen gel dediğinde ben kalbimle geldim, misketlerimle değil.
Oyun bitti ama hayat devam ediyor.
Ver misketlerimi diyemiyorum sana.
Bıraktım sende kalsın..
Madem istedin,
Heves ettin,
Kalsın çocuk !
Koy oyuncak kutuna,
Baktıkça hatırlar ama yeniden oynayamazsın..

şehrimden çok sevdiğim adama..

Istanbulu sen de seversin, ben de severim seni sevdiğim kadar sevememişim oysa.
Gözlerin ışıltısı uğruna köprü ışıklarından, kokunu duyabilmek için boğaz havasından, istiklal caddesinde yürümek varken seninle öylesine bir sokaktan yürüyebilecek, deniz ortasında yapayalnız kalabilcek kız kulesi gibi, o kadar çok sevmişim seni..
Ama şimdi ne senin ışıltılı gözlerin ne köprü ışıkları.. Kapkaranlık !
Ne senle yürüyeceğim sokaklar ne istiklal caddesi... Kayboldum !!
Ne teninin kokusu ne de boğaz kokusu.. Nefes alamıyorum !!
Şimdi kapkaranlık bir şehirde, kaybolmuş, sensizlikten soluğu kesilmiş bir kız çocuğu var bu şehirde..

Mesafe.




Neydi mesafe?

Geride bıraktığımız gardan bakakalan sevdiklerimiz mi?

Yoksa 'ben seni çok özledim' diye telefonda hıçkırıklara boğulan dost sesi mi?

Hergün 'maa nasılsın' diye görmek yerine aramak zorunda kalan bir hala mı?

Bazen düşünüyorum da düsünürler doğru düşünüyor.

Mesafe kafalarda, düşünceler de ve eklemeliyim ki; hissler de.

Solunan hava aynı olsa da sen gözyüzüne baktığında baktığın yıldız benim olsa bile başkası var...

Şimdi kilometrelerden daha uzak bir şey var aramızda, yabancı gibi oluşumuz.

Hayatın, şehrin tatsızlığı, düşüncelerdeki sen yoğunlu, yanımda görmek isteyip görememenin kırgınlığı, çocuk hallerim bir küsüp bir barışıp yine seni seviyor olmak.

Ama şairde haklı ! Ümit etmek yetmiyor, şarkı söylemek lazım.
Ama sen ne anlarsın Kazım....

Gidebilmek...

En çok sabah körü gidilebilir Istanbul, tanıdık bir simitçi görmeden.
Martılar henüz denize inmeden,
kargalar bokunu yemeden gitmek, gidebilmek lazım bu şehirden...

Eskişehir'de..

Üzerimde bi tanıdığın hırkası, bilmediğim bir şehir geçiyor tramvay camlarından..
Yansımama bakarak, özlediklerimin ağırlığı oturmuş tam göğüsüme.
'Nerdesin? Ne yapıyorsun?' dermişcesine bakıyorum kendime..
Herzaman söylediğim gibi -büyüyorum, değişiyorum ve bunu sevmiyorum.- yinelenir beynimde.
Köşeyi döndüğümde tanıdık bir teyzem, amcam selam yollamıyor evdekilere.
Ya da -bi komşu kızına ineyim.- yok yurt merdivenlerinde.
Barlar sokağı taksimde değil, biralar şerefe olmuyor sevdiklerimle.
Arka sokakta tanıdık bir hane yok, kardeşlerime götüren bi dt2 yok duraklarda ve bir bahçeden kahkahalar yükselmiyor.
Hep özlem, herşey özlem oldu bana Eskişehir'de.

26eylül 11 22.03